Google+

30 Mart 2015 Pazartesi

ETİKETLER ve ÇOCUKLARIMIZ


Yakıştırmalar çocukların üzerine yapıştırılmış etiketler gibidir. Bir kez yapıştı mı bir daha çocuğun üzerinden çıkartmak çok zordur. Tüm meslek hayatım boyunca çocuklar adına etiketlerden korktum. Anne babaları uyardım, öğretmenlerimi uyardım. “Çocukları tanımlarken kullandığımız sözcüklere dikkat edelim” dedim.

Kendi kızımdan bir kez dilim yanmıştı. Kızım hiçbir zaman sokulgan bir çocuk olmadı. Hiç kimseyi yanına yaklaştırmaz, kendini hiç sevdirmezdi. Ne aileden, ne de dışarıdan hiç kimse ona yaklaşmayı başaramazdı. İki yaşındayken “sen yabanisin” dedik ona. Şirindi o halleri, muhteşem huysuz bir ufaklıktı. Tamamen olumsuz anlam taşıyan bir yakıştırma değildi bizim için, ama o öğrendi o kelimeyi ve bir daha da dilinden düşürmedi. Bir nevi kimlik edindi yabaniliği. Onu sevmek isteyen herkese “ben yabaniyim” derdi. Kendine bir yüz ifadesi bile edindi. Çatık kaşlar, aşağı bükülmüş dudaklarla belirginleşen bir ifade. Ayrıca tepsi içinde huysuzluklarını meşrulaştıracak bir bahane de sunmuştuk ona. O böyle davranabilirdi, çünkü “yabaniydi”. Başka türlü davranması beklenemezdi. Yıllar sürdü o kimliği onun benliğinden söküp almamız. Tabii ki büyüdü ve kendi kimliğini geliştirdi, ama yabaniliğin hiç izi kalmadı desem yalan olur. “Yabani” bizim yarı kızgınlıkla yarı sevgiyle bulup taktığımız bir etiketti kızımızın üzerine ve çocuklara yapıştırılan diğer etiketlere baktığımda, masumdu da aynı zamanda.

İlkokula başlamış, ders çalışma alışkanlığını bir türlü edinemeyen çocuğumuza söyleriz “tembelsin sen, tembel”. Hiç durup düşünmeyiz, acaba biz alışkanlık kazandırmak adına bir şey yaptık mı? Kolaydır “tembel”i yakıştırmak ve bir anda yapıştırmak. O önce her söyleyişimizde gözleri sulanarak bakar yüzümüze, sonra alışır, tarz kafasında pekişir, “tembelim ben, tembel”. Zaten tembeldir neden uğraşsın ki. Ama biz sonraki yıllarda nedenini bilmeden hep uğraşırız o tembelliği yenelim diye. Annesinin sürekli “matematik özürlü” diye tanımladığı bir çocuğun, aslında ilgisi ve yeteneği olduğu halde, okul hayatında matematikten başarılı olması beklenebilir mi? Aşağılama içeren her etiket yapışır kalır çocuklarımızın üzerine. “Şımarık” deriz, “Korkak” deriz. Ders çalıştırırken “aptal” deriz. Yeni moda, daha ağır etiketlerimiz de var. Artık her hareketli çocuk “hiperaktif”. Kıpır kıpır, düz duvara tırmanıyor, yerinde duramıyor, o zaman hiperaktif bu çocuk. Hiç aklımıza mizaç gelmez. ‘Acaba ben çocukken nasıldım?” diye sormak da gelmez. Çocuk sadece bu bir iki kelimeden mi ibarettir? Başka meziyetleri, olumlu özellikleri yok mudur? Görmeyiz ne yazık ki. Baş edememenin çaresizliği içinde yapıştırıveririz etiketi. Bir kez adı çıkmaya, tanısı konmaya görsün, artık hiperaktiftir ve ne yapsa yeridir. Oysa Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bu kadar kolay telaffuz edilmemesi gereken, oldukça ciddi bir tanıdır. Başında çocuk psikiyatristinin olduğu bir ekip tarafından konur ve tedavi gerektirir. Şimdilerde çocuklara leblebi çekirdek gibi dağıtılır hale geldi. Öte yandan gerçekten uzmanlar çocuğa böyle bir tanı koymuş da olabilir. Dile getirmeye, bunu onun gözüne sokmaya gerek var mı? Bu tanı onun kimliği değildir ve olmamalıdır. Maksat etiket yapıştırmak mı, yoksa ona yardımcı olmak mı?

Bizim bilinçsizce yapıştırdığımız her etiket yaygınlaşır, çocuğun şimdiki ve gelecekteki hayatının her alanına yansır. Çocuk kimi zaman silkinir üzerinden atmak için, ama çoğu zaman başaramaz ve kabullenir. Biz çoğu zaman yapıştırdığımız etiketlerle onun diğer alanlardaki olumlu davranışlarının ya da özelliklerinin gelişmesini de bilmeden engellemiş oluruz. Neden dikkatimizi hep olumsuz özelliklere veririz de olumluları görmezden geliriz? Neden o etiketlerle gelişmelerine ve değişmelerine engel oluruz? Etiketleme eğitim sistemimizin içinde bile var. Her öğrencisine eşit özen gösteren çok değerli öğretmenlerimizin dışında, bazı öğretmen arkadaşlarımızın istemeden çoğu zaman parlak öğrencilerini övüp kendilerince daha az zeki ya da daha problemli gördüklerine ilgisiz davrandıklarına şahit olmuyor muyuz? Zaten ortada böyle bir gerçeklik varken şahsen yaftalayıp okula gönderdiğimiz çocuklarımızın baş tacı edilmesi beklenebilir mi?

Onlar büyüyecekler, hep çocuk kalmayacaklar. Hayatta daima başarılı, mutlu, sağlıklı olmalarını istediğimiz, kendi gözümüzden bile sakındığımız en değerli varlıklarımızı kendilerini değersiz değil değerli hissettirecek, benlik algılarını zedelemeyecek sözcüklerle tanımlayalım ki özgüvenli bireyler olarak yetişsinler, toplumda hak ettikleri yerlerin sahipleri olsunlar. Aman Dikkat…

Psk. Dan. Elvan KANDEMİR

28 Mart 2015 Cumartesi

TOMBİŞ VE CAMGÖZ (Kukla Oyunu)

Tombiş ve Camgöz (Camgöz ve Tombiş çok iyi arkadaş olan iki küçük tavşancıktır.)
Camgöz: (Sahneye çıkar) Merhaba arkadaşlar.
Çocuklar: (Cevap verirler)
Camgöz: Ben Camgöz nasılsınız?
Çocuklar: (Cevap verirler)
Camgöz: Ohh! İlkbahar geldi, havalar ısınmaya başladı. (Sahneye Tombiş girer)
Tombi?: Ne güzel bir gün. Halada uykum var. Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? (Çocuklarla konuşur, daha sonra yanında duran camgözü farkeder) Aaa! Camgöz sen burdamısın? Nasılısın?
Camgöz: iyiyim Tombi? sen nasılsın?
Tombiş: Bende iyiyim.
Camgöz: Bende sana gelecektim Tombiş. Bahçemize çiçek ekelim diyecektim.
Tombiş: Aaa! Çok güzel bir fikir. Peki tohumları nerden bulacağız?
Camgöz: Ben getirdim. Haydi ekelim.
Tombiş: Süper!.. Tamam ben bu tarafa ekeyim, sende şu tarafa.
Camgöz: Tamam olur.
Tombiş: Ben ektim bile. Ayy çok uykum geldi.(içeri girer)
Camgöz: Bende ektim. Hadi sulayalım. Tombiş nerdesin? Nerelere kayboldun? (Tombiş başını uzatır)
Tombiş: Biraz yoruldum. Çok uykum geldi. Ben daha sonra sularım. (Tombiş gene içeri girer)
Camgöz: Ama sulamazsan çiçeklerin büyümez ki? Tombiş! Tombiş! Aaa! Uyumu? bile. Neyse ben sulayayım. Birde güne? açarsa Şimdi ne güzel olur. (Bu sırada kukla panosunda bir güne? resmi sallanır)
Camgöz: Aaa! Güneş açtı. Oleyy! Çiçeklerim büyüyecek. (Panonun altından bir tarafa çiçek açmış yeşillik, diğer tarafa çiçeksiz yeşillik resmi yerleştirilir)
Camgöz: Çiçeklerim büyüdü işte. Ne güzel oldular. (Bu sırada Tombiş uyanır)
Tombiş: Aaa!(etrafına bakınıyor) Camgöz senin çiçeklerin açmış ama benimkiler nerede? Neden açmamışlar? Niye benim çiçekleri açmamış (Ağlamaya başlar)
Camgöz: Çünkü sen onları sulamadın. Çiçekler bakım ister. Haydi gel birlikte sulayalım. Onlarda açsınlar. (Beraber sularlar)
Tombiş: Oleyy! Artık benim çiçeklerimde açacak. Teşekkür ederim Camgöz.
Camgöz ve Tombiş: Hoşçkalın Çocuklar!
(Hikaye doğaçlama ilede genişletilebilir. Çocukların ilgisini çekiyor ve beğenerek dinliyorlar.
Keyifli oyunlar :)

Kaynak: http://www.bilgizenginleri.org/skec-tiyatro/9242-kukla-oyunlari-metinleri.html


24 Mart 2015 Salı

EVDE KUM HAVUZU

3-6 yaş arası çocuğunuz için;- İlk havuzumuz,
- İlk beyin jimnastiği aletimiz,
- İlk zeka geliştirme laboratuarımız:
- “Kum havuzu” veya teknesi olsun.

- 4 karış uzunluğunda, 2 karış genişliğinde 1 karış da derinliğinde olan,
- Demirden, camdan, plastikten olabilen,
- Altından ve yanlarından, kenarlarından-köşelerinden,
- Asla su sızdırmayacak, izole edilecek,
- Dikdörtgen bir tekne veya havuz yaptırıyorsunuz.
- Bildiğiniz akvaryum türü olabilir…
- Bunu; çocuğunuzun boyuna yakın yükseklikte,6 adet sağlam ayaklı kaide üzerine oturtun.
- Örneğin, bilardo masası tarzı olabilir.
- Şuna dikkat ediniz:
- Altı ayağına da sağlam rulman veya teker taktırın.
- Yani, evde “seyyar” hale gelebilsin.
- Çocuk bu düzeneği;
- İster balkonda, ister odada, ister salonda…rahatlıkla kullanabilsin.



- Teknenin içine,üstten 5-6 santim boşluk kalacak şekilde çok çok ince,- Hatta, ince bulgur gibi değil de, neredeyse “un” kıvamında olan kum doldurun.
- Bu havuzda su kullanmayın...sadece kum...


Önce; çocuğunuza rehberlik ederek;
- Parmağınızla, kumun üzerinde yollar, sokaklar, otobanlar…
- Parklar, bahçeler, çukurlar-tümsekler…çizin, oluşturun.
- Oyuncakçılardan da;
- Minyatür; yani parmak insanlar,
- Minyatür banklar, ağaçlar, minik minik arabalar,
- Koyunlar, atlar, köpekler, çiftlik çitleri, boy boy ağaçlar- bitkiler…alın.
- Hatta, yine minicik evler, okul binaları, köy evleri, villalar…
- Köprüler, üst geçitler…tedarik edin.
• İşte;
- Zaman zaman, yenilerini de devreye sokacağınız bu küçücük materyallerle,
- O havuz üzerinde çocuğunuz, her defasında farklı-değişik mekanlar yapar.
- Bir gün okul…başka bir gün mahalle parkı…
- Bazen sadece köprülü kavşaklar, otobanlar…
- Kimi zaman da, içinde koyunları, atları, köpekleri…olan çiftlikler kurar…
• İstediği zaman veya beğenmediği kompozisyonda, 1 saniyede eliyle düzler, başka bir tablo oluşturur…
- Böylece her gün, ara ara veya günde birkaç kez;
- Hayal ederek,
- Hayal gücünü çalıştırarak…orada kendince gerçekleri sergiler…
- Her gün, her an…neyi hayal ederse; kum havuzunun başına geçer ve onu yapmaya çalışır.
* Bir süre sonra;
- Havuzun kumunu biraz kalınlaştırabilirsiniz.
- Zira, bazı şekil vermelerde kumun çok ince yani akıcı olması engel oluşturabilir....

Pedagog Dr. Yaşar Kuru

Not: Biz tabi ortalığın pislenmesinden endişe duyacağımız için aşağıdaki gibi bir kum havuzu hayal ederiz. :) Ama pedagog dediyse bir bildiği vardır diyerek denemekte yarar var diyorum.

Kum havuzunun altına sereceğimiz bir muşambayla etrafa kumların dağılmasını engelleyebiliriz.,
Bol Eğitim Bilim ve Eğlenceli günler :)



21 Mart 2015 Cumartesi

Kesim Alanı

Çocukların kas becerilerini geliştirmeleri güzel şey, ah bir de şu etrafı dağıtmaları olmasa... 
Bu yüzden çocuklara özel oyun alanları oluşturmak hem ebeveynlerin hem de çocukların işini büyük ölçüde kolaylaştırıyor.
Bu projenin ismi "Kesim Alanı"
Görsellerden yararlanarak tasarladığınız kesim alanında hem etraf kağıt çöpleriyle dolmayacak, hem de çocuklar dilediği zaman ellerinin altında hazır kesim yapabilecekleri bir yere sahip olmanın rahatlığı içinde makas kullanmaktan çekinmeyecekler. 
İyi eğlenceler :)






17 Mart 2015 Salı

Çocuğunuzun yaşına göre sorumlulukları nelerdir ?

Sorumluluk “bireyin uyum sağlaması, üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendisine ait bir olayın başkaları üzerinde etkilerinin sonuçlarını üstlenmesi” olarak tanımlanmaktadır.

Çocuğun sorumluluk alması, duygusal, sosyal, zihinsel ve bedensel gelişimi açısından önemlOyun.

Sorumluluklar aslında yetişkinliğe hazırlıktır. Nitekim yetişkin rolünün tanımlarından birisi, sorumluluk almak ve aldığı sorumlulukları yerine getirmektir. Çocuklarının bağımsız yaşam becerileri kazanıp kendi ayakları üzerinde durması bütün anne babaların arzusudur.

Sorumluluk eğitiminin temelinde çocuğa kendini kontrol edebilme becerisini geliştirmesine ve çevresine uyum sağlamasına yönelik olan disiplin yatmaktadır.

Sorumluluk verirken dikkat edilmesi gereken noktalar;

Çocuğun yaşına, bulunduğu gelişim dönemine uygun sorumluluklar vermek gerekir. Çocuğun yerine getiremeyeceği sorumluluklar vermek kadar, çocuğun çok kolay yapacağı ve bulunduğu gelişim düzeyine oranla çok kolay olan sorumluluklar vermek gelişimi olumsuz etkileyebilir.

Sorumluluk verirken olanak buldukça seçim yapmasına fırsat vermek gerekir.

Emredici olmamaya ve uygun sosyal sözcükleri kullanmaya dikkat etmek gerekir.

Uzun ve anlaşılmaz cümleler kurmamaya ve çocuğun gelişim düzeyine uygun yönergeler vermeye özen göstermek gerekir.

Çocuğun sorumluluk almak istediği durumları iyi değerlendirip hevesini kırmadan sorumluluğu yerine getirmesine yardımcı olmak gerekir.

Çocuğun üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirebilmesi için cesaretlendirmek gerekir.

Sorumlu şekilde davrandığı durumlarda desteklemek ve ödüllendirmek gerekir.

Çocuğun yaşıyla doğru orantılı olarak sorumlulukları arttırılmalıdır.

 Çocukların 2 ve 4 yaş arası alabilecekleri sorumluluklar

- Sofrada tek başına yemeğini yemek,
- Tek başına uyumak,
- El – yüz temizliğini yapabilmek,
- Dişlerini fırçalamak,
- Yardımla giyinmek ve soyunmak,
- Kirli kıyafetlerini sepete atmak,
- Kıyafet seçimi, hazırlanacak yemek, gezmeye gidilecek yer gibi konularda karar sürecine katılmak,
- Oyun oynarken nerede olacağını anne babasına söylemek,
- Oyuncaklarını toplamak,
- Oyuncaklarını korumak,
- Kitap, dergi ve gazeteleri yerine kaldırmak,
- Anne babaların basit getir götür işlerini yapmak,
- TV, radyo gibi basit elektronik eşyaları açıp kapamak,
- Alışveriş dönüşü malzemelerin yerleştirilmesine yardımcı olmak,
- Alçak raflara hafif ve kırılmayacak malzemeleri yerleştirmek,
- Yemek masasına peçete ve kırılmayacak malzemeleri koymak,
- Çöpü dışarı çıkarmak,
- Varsa evdeki hayvanları beslemek,
- Varsa arabayı yıkamaya yardım etmek

 Çocukların 5 yaşında alabilecekleri sorumluluklar:
- Eşyalarına iyi bakmak,
- Temiz kıyafetlerini çekmeceye yada dolaba yerleştirmek,
- Üzerinden çıkardığı kıyafetleri katlayabilmek ve dolabına kaldırmak,
- Telefona gerektiği şekilde cevap vermek,
- Saçlarını taramak,
- Yemeğini yedikten sonra tabağını kaldırmak,
- Basit yiyeceklerin hazırlanmasına yardım etmek,
- Oyuncaklarını toplamak 

 Çocukların 6 yaşında alabilecekleri sorumluluklar
- Tek başına giyinip soyunmak,
- Sofranın hazırlanmasına ve toplanmasına yardım etmek,
- Yanlışlıkla döktüklerini toplamak,
- Evin toplanmasına yardım etmek,
- Çiçekleri sulamak,
- Sebzeleri yıkamak,
- Kendi ayakkabılarını bağlamak,
- Kendi ayakkabılarının temizliğini yapmak,
- Evden çıkarken muslukları ve ışıkları kontrol etmek, açıksa kapatmak.

Çocukların 7 yaşında alabilecekleri sorumluluklar
- Çantasını hazırlamak,
- Ödevlerini yapmak,
- Kitaplarını korumak,
- Televizyon izleme saatine uymak,
- Harçlığını bağımsızca kullanmak,
- Alışverişe yardım etmek,
- Alışveriş malzemelerinin taşınmasına yardım etmek,
- Hava durumuna ve gidilecek yere uygun olarak giyeceklerini seçmek,
- Balkonu, kapının önünü …vb. yerleri sulamak ve süpürmek,
- Gerekli durumlarda evdeki telefonu kullanmak,
- Kim olduğunu sorarak sokak kapısını açmak.
  

Çocukların 8 yaşında alabilecekleri sorumluluklar:
- Sabahları çalar saatiyle kendi başına kalkmak,
- Hatırlatmadan özbakımını yapmak,
- Yardım almadan banyo yapmak,
- Yardım almadan kurulanmak,
- Odasını toplamak,
- Odasını, dolabını, yatağını ve çalışma masasını düzenli tutmak,
- Okuldan gelen mesajları anne babasına iletmek,
- Dersleriyle ilgili sorumlulukları almak, kimseye söylemeden derslerini düzenli bir şekilde yapmak,
- Kendi kıyafet alışverişinde anne babasına yardımcı olmak,

 Çocukların 9 yaşında alabilecekleri sorumluluklar
- İlgilerini belirleyip zamanını planlamak ve günlük programlar yapabilmek,
- Ev dışı yakın yerlere gidip gelmek,
- Evdeki bazı tamir işlerine yardımcı olmak,
- Kendinden küçük kardeşinin yıkanmasına, yardımcı olmak,
- Kendinden küçük kardeşinin beslenmesine yardımcı olmak,
- Arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kurmak,
- Alışveriş yapmak.
 

 Çocukların 10 yaşında alabilecekleri sorumluluklar:
- Kendi yatak çarşaflarını değiştirmek,
- Listedeki malzemeleri çarşıdan almak,
- Kendi randevularını takip etmek (diş hekimi, spor antrenmanı veya dil kursu)
- Okumak istediği kitapları almak,
- Basit yaralanmalarla başa çıkmak,
- Arkadaşlarını evde ağırlamak,
- Doğum günleri ve özel günleri planlamak ve kutlamak,
- Kimse söylemeden belli görevleri yerine getirmek,
- Komşulara yardımcı olmak.

Çocukların 11 – 17 yaşında alabilecekleri sorumluluklar:
- Kendi hakkını savunmak,
- Başkalarının hakkına saygı duymak,
- Başkalarının eşyalarına saygı göstermek,
- Evde yardım gerektiren işler olduğunda kendi isteğiyle yardım önerisinde bulanabilmek,
- Çamaşır, bulaşık makinesi …vb çalıştırmak.
- Makineden çıkan çamaşırları askılığa asmak,
- Makineden çıkan bulaşıkları boyunun yettiği raflara kaldırmak,
- Eve dönüş saatlerine uymak,
- Anne babası meşgul olduğunda kardeşiyle ilgilenmek,
- Evde tek başına kalmak,
-Varsa arabayı tek başına yıkamak,
- Kendi başına ulaşım araçlarına binmek,
- Toplu yerlerde ger ektiği gibi davranmak,
- Bazı gruplara katılmak (izci yada gençlik grupları),
- Bağımsız olarak kendi ödev programını yürütmek,
- Para biriktirip uzun vadede almak istediklerini planlamak

Kaynak: http://www.gulselim.com/cocugunuzun-yasina-gore-sorumluluklari-nelerdir/


16 Mart 2015 Pazartesi

Hatıra Ayaklar

Zaman çok hızlı geçiyor. İçinde yasadigimiz an'a dair bir şeyler saklamak istiyoruz; bol bol fotograf cekiliyoruz ama dijital ortamlar uzun vadede hatıraları saklama konusunda pek güven vermiyor.
Bu ayak ve el-izi saklama çalışması hem eğlenceli hem de anlamlı bir hatıra oluyor bizim için. :)
Gerekli malzemeler:
- 1 kap un
- 1 kap tuz
- Yarım kap su
Butun malzemeleri karistirip diledigimiz sekli veriyoruz. Ayak veya elleri bastırıp başına çatalın sapıyla o günün tarihini ve isimleri yazıyoruz. 100 derece fırında yaklaşık 3 saat pisiriyoruz.
İyice katilasınca firindan cikarip akrilik boyayla diledigimiz renge boyuyoruz.
Yapanlar muhakkak tecrübelerini ve yorumlarını paylaşsınlar.
Keyifli aktiviteler ;)


14 Mart 2015 Cumartesi

Halka Geçirme Oyunu


• 6 yaşına kadar;
- Mekanik, sesli, gürültülü-ışıklı, kumandalı...oyuncaklardan uzak durmasının,
- “Zeki ve sosyal çocuk” olması adına önemi çok büyüktür. Diyor Uzman Pedagog Yaşar Kuru.
Öyleyse anne babaların evde doğal oyun ortamları hazırlamaları adına üzerlerine büyük bir vazife düşüyor.
İşte size kış vakitlerinde evde keyifle oynanabilecek bir oyun tarifi daha..
Plastik tabaklarla Halka Geçirme Oyunu.
Herhangi bir bitmiş folyo ya da peçete kartonunu plastik tabakalardan birine slikonla sabitleyin.
Diğer plastik tabaklari dilediğiniz renklere boyayın. (Her takımın belli bir rengi olabilir.)
Tabakların ortasini makas ya da maket bıçagi yardimiyla halka şeklinde kesin.
Herkes sırayla önce 1, sonra 1,5, sonra 2 m uzaklıklardan halkaları silindire doğru atsın.
Silindirden geçirilen her bir halka için 10 puan yazılsın.
En çok puanı alan kazansın :)

Böyle oyunlarda dikkat edilmesi gereken bir kaç mevzu var:
- Çocuk yendiği zaman çok abartip "Sen çok zekisin, beceriklisin." gibi iltifatlar etmek yerine "bu el performansın yerinde, dikkatini topladın mı başarıyorsun." gibi daha performansa yönelik iltifatlar etmek gerekir. Bu davranis çocuğa "herkesten iyiyim" gibi narsist duygular yerine "çalistim mi basariyorum demek ki" duygusu verir.
- Yenildiğinde çocuğu asagilayici, hirslandirici, ofkelendirici ifadeler kullanmak ne kadar yanlışsa bu durumu abartip uzulmesin diye ona fazlaca hak vermek de yanlistir. "Yenilmek de yenmek kadar olağan bir durum. Oyuna ısındığında sen de elbette başaracaksın" diyerek cesaretlendirmek gerekir.
iyi eğlenceler :)


9 Mart 2015 Pazartesi

Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi Nasıl Olmalı?


Eskilerin "Hayâ Duygusu" dediği şimdilerde ise "Mahremiyet Eğitimi" olarak bilinen ve çocuk terbiyesinde çok önemli bir konuma sahip olan mesele, maalesef günümüzde ihmal ediliyor. Günümüz anne babaları kendi çocukları açısından hayati önem taşıyan "Mahremiyet Duygusu"nun nasıl kazandırılacağı konusunda yeterince bilgi sahibi değiller.

Hangi yıldı hatırlamıyorum. Kayseri’de bir arkadaşın yanında misafirdik. İkindi vaktinde çaylarımızı yudumlarken arkadaşımız, "Eğer arzu ederseniz, falanca semtte filanca isimli bir zat yaşar. İlmi ve imanı ile ün salmıştır. İsterseniz hava kararmadan, bu bilge zata bir ziyarette bulunalım mı?" diye sorduğunda "Hay hay, neden olmasın" diye karşılık verdik.

Kayseri’nin meşhur bağ evlerinin arasında, tozlu yollarda, bir süre yolculuk yaptıktan sonra, seksen küsur yaşına rağmen hâlâ dimdik ayakta duran bu nur yüzlü, bembeyaz sakallı muhteremin evine ulaştık.

Kendisi, asma dallarından yaptığı şadırvanın altında, tahtadan yapılmış bir sedirin üzerinde oturuyordu. Bizi görünce kendi büyüklüğüne yakışır bir nezaketle ayağa kalktı ve bahçe kapısından kendisine selam veren bizlere, "Buyurun" diye içeri davet etti.

Kendisine, geçerken uğradığımızı, bir çay içme süresince hal hatır sorup sohbet etmek istediğimizi iletince, memnun oldu.


Yaşlı zat gayet sakin, yılların birikimi ile büyük bir olgunluk ve vakar içerisinde bizlerle tek tek tanışmaya başladı. Uzun süren tanışma faslından sonra, söz, döndü dolaştı, çocuk terbiyesine geldi dayandı.

Yaşlı zat, konuşmasını devam ettirmeden önce hepimizi şöyle bir kere daha süzdü. Acaba içimizde sohbetin derinliğini kaldıramayacak biri var mı diye göz ucu ile herkesi yokladı.

Sonra, elinde tuttuğu tiryaki bardağındaki çayı usulca dudaklarına değdirdikten sonra sakin bir üslupla konuşmasına devam etti: "Sizi tenzih ederim. Kusura bakmazsanız eğer günümüz anne babaları hakkında düşüncelerimi söyleyeyim" dedi ve konuşmasını sürdürdü: "Maşallah günümüz anne babaları her konuda her şeyi biliyorlar, ama konu asıl kendi meselesi olan "aile hayatı" konusuna gelip dayanınca, çok cahil olduklarını gözlemliyorum. Babalar baba gibi değil, anneler de ana gibi değil artık. Öyle olunca toplumda hasta ruhlu yeni bir nesil yetişmeye başladı." diye tespitlerini bizlerle paylaştı.

Şırıl şırıl bir havuzun kenarında sedire dizilmiş bizler, üç aşağı beş yukarı kendisine hak verdiğimizi söyledik.


"Günümüz anne babaları mahremiyet eğitimi nasıl verilir bilmiyor!"

Yaşlı zat, bizim "çokbilmiş" hâlimizi yine olgunlukla dinledikten sonra, tekrar devam etti: "Evvelden, çocuklar yetiştirilirken bir "mahremiyet" eğitimi vardı. Mahremiyet eğitimine anne babalar çok önem verirdi. Şimdiki anne babalara bakıyorum, çocuklarını bu önemli konuda ihmal ediyorlar." diyerek iç çekti.

Konu gayet ilgimi çektiği için, "Nasıl yani biraz açar mısınız?" diye merakla kendisine yöneldim.

Yaşlı zat, "Şimdiki çocukları gözlemliyorum, kıyafetlerini değiştirirken çok rahat davranıyorlar. Örneğin şu oturduğumuz yere bir çocuk gelse, annesi, o çocuğun kirlenmiş elbiselerini çıkartıp, temiz elbise giydirecek olsa, çocuk hiç utanma hissine kapılmıyor. Gözümüzün içine bön bön bakarak karşımızda soyunabiliyor, giyinebiliyor. Bu çok yanlış... Anne babalar buna dikkat etmiyor. Çocuklarına mahremiyet bilinci vermiyorlar" dedi.

Yılların tecrübesini bizlerle paylaşan bu yaşlı zatın sözleri tek tek zihnimde karşılık buluyordu.


Mahremiyet bilinci
Konuşma derinleştikçe, mahremiyet eğitimi konusunda anne babaların nasıl yanlışlar içinde bulunduğunu tek tek örneklendiriyordu; "Ya da bir başka örnek vereyim size. Çocuk, artık aklı erecek yaşa gelmiş, yani yedi sekiz yaşına gelmiş ama bakıyorsunuz ki, banyo yaparken, "duş" denen bir fıskiyenin altında anne babası ile kucak kucağa banyo yapıyorlar. Olmaz ki böyle, böylesi bir davranış çocuğun kazanacağı mahremiyet duygusu adına bir cinayettir. Çocuk, belli bir yaştan sonra anne babasını kıyafetsiz olarak görmemesi gerek." dedi ve hiç unutamayacağım şu örneği verdi: "İşte böyle yetişen gençler, mahremiyet nedir bilmiyorlar. Mahremiyet hissi öyle bir şeydir ki, bir genç kız çocuğunun iffetli yaşaması için en kıymetli silahıdır. Oturduğumuz sedirlere bir grup hanımın oturduğunu düşünün. Ve işte şu karşıda gördüğünüz çalıların arasında da bir çift hain göz, burada oturan kadınları gizlice seyrediyor olsun. Burada oturan kadınlardan birinin eteği şöyle hafifçe yana doğru açılsa da, şu çalılar arasında burayı gözleyen kişinin bakışları, bu kadının açılan eteğinden hafifçe görünen tenine değecek olsa, eğer bu kadının mahremiyet hissi pekişmişse, tenine değen o bakışı hisseder ve irkilerek eteğini toplar. Bizim buralarda tedirgin olunca "estağfurullah" denilir... Eteğini toplayan bu kadın "estağfurullah" diyerek şaşkın gözlerle etrafına bakar ve kendini toparlar. İşte bu hâl, mahremiyet bilinci ile yetişmiş bir hanımın hâlidir. Ama eğer, bu hanım, çocukluk yıllarından mahremiyet eğitiminden nasibini almamışsa, ne kendine yönelen hain bir çift gözü fark eder, ne o bakışlardan rahatsız olur, ne de eteğini toplama ihtiyacı hisseder" dedi.

Bu yaşlı zatın seksen kusur yıllık hayat tecrübelerini dinlerken kendimi üniversite amfisinde pedagoji dersi veren bir profesörü dinler gibi hissettim.


Temel davranış refleksi
Evet, bu yaşlı zat çok haklıydı. Günümüz anne babaları çocuk terbiyesinde "mahremiyet" duygusunun verilmesini ihmal ediyorlardı.

Mahremiyet eğitiminde ihmale uğrayan çocuklar ise her an bir çift hain gözün tuzağına düşmeye adaydır. Kendisine yönelebilecek tehlikelerden habersiz, o masum çocuklar, her an tuzaklara düşmeye aday olarak sokak ortasında kendilerini korumaktan aciz, şen şakrak oyunlar oynamaktadır.

Bir insanın bütün bir hayatında iz bırakacak böylesi korkunç bir tehlike karşısında anne babaların hâlâ bilinçsiz olması akıl alacak gibi bir şey değil. Bu konuda "N’olur hocam yardım edin, ateş düştüğü yeri yakıyormuş" diye kapımızı çalan anne babaların, "bize bir şey olmaz" diyerek mahremiyet eğitimini önemsemeyen anne babalar olduğunu üzülerek görüyoruz.

Kız olsun veya erkek olsun, çocukların, kendilerini bu türlü "hasta ruhlu insanlar"dan koruyabilmesi için nasihat vermek yeterli değildir. Hatta çok defa; "Aman, oğlum/kızım, dışarıdaki kötü adamlara dikkat et, seni alır kaçırır..." türünden korku dolu nasihatler çocuğun ruhunda derin yaralar açılmasına da neden olmaktadır. Bir yandan sosyal yönü kuvvetli çocuk yetiştirmek için uğraşılırken, bir yandan da böylesi nasihatler çocukların içe kapanmasına ve sosyal çevreden korkmasına neden olabilir.


Temel Davranış Refleksi
O halde çok iyi bilinmelidir ki, çocukların mahremiyet eğitimi tek başına nasihat ile veya korkutmalarla olabilecek bir şey asla değildir.

Çocukların kendi bedenlerine yönelecek tehlikelerden kurtulabilmesi için verilecek olan asıl mahremiyet eğitimine biz, "Temel Davranış Refleksi" diyoruz.

Temel Davranış Refleksi’ni eskiler "Hayâ Duygusu" olarak da kullanmışlardır.

Ancak, üzülerek belirtmek gerekirse, günümüz anne babaları kendi çocukları açısından hayati önem taşıyan "Temel Davranış Refleksi"nin nasıl kazandırılacağı konusunda yeterince bilgi sahibi değiller.

Hâlbuki Temel Davranış Refleksi gelişmiş bir çocuk kendisine yönelecek bir tehlikenin, tehlike olduğunu fark etmese bile, ani bir refleks ile o tehlikeden kendisini koruyabilir. Çocuk, kendisine yönelen anormal davranışın ne anlama geldiğini bilmese dahi ciddi rahatsızlık duyar ve o an o ortamdan uzaklaşmak ister.


Temel Davranış Refleksi hangi yaşta ve nasıl verilmelidir?

Temel Davranış Refleksi, çocuklara, en kolay olarak 4 – 7 yaş arasında kazandırılır. Bu yaş aralığındaki çocuklara aşağıdaki yol ve yöntemler izlenilerek bu refleks kazandırılır.


"Bedenim bana aittir" bilinci
Daha bebekliğinden itibaren kendisini rahatlıkla yetişkinlerin eline bırakan bebeğin ilerleyen yıllarda kendi bedeninin farkına varması ve çevresindeki yetişkinlerden ayrı bir birey olduğunu hissetmesi gerekir. Kendi bedeninin kendisine ait olduğu hissini kazanamayan ve kendi bedeni üzerinde başkalarının bir şeyler yapabileceğini düşünen çocuk rahatlıkla taciz tuzağına düşebilmektedir. Anne-babalar, çocukları 4 yaşına gelmeye başladığı andan itibaren çocuklarına vücudunun kendisine ait olduğu bilincini vermelidir. Bu bilincin oluşturulmasında en temel faktör anne-babaların çocuklarının bedenleri ile yapacakları tasarruflarda çocuklarının onayını alma yönünde eğilim göstermektir. Örneğin, terlemiş bir çocuğun atleti izin alınmadan aniden çıkartılmamalı, altını ıslatmış bir çocuğun pantolonu kızgınlıkla ve öfkeyle değil, çocuktan izin alınarak çıkartılmalıdır. Çocuk zamanla kendisinden izin alınmadan bedenine yapılacak müdahaleleri hisseder ve rahatsız olur.


"İzin verirsem dokunabilirsin" bilinci
Bu bilincin oluşturulması için anne baba, çocuğunun vücudunu hoyratça kullanmaktan kaçınmalıdır. Ebeveynlerin çocuklarını öperken "Seni öpebilir miyim?" diye izin istemeleri bu bilincin oluşmasında etkilidir. Çocuğun güçsüz bedeninin, herkes tarafından izinsiz kullanılmasının çocukların kendi bedenlerini koruma refleksini kıracağı unutulmamalıdır.


"Dokunulması yasak olan yerlerim" refleksi
Çocuklar dört yaşından itibaren vücutlarının belli bölgelerine dokunulmasından rahatsızlık duymaya başlamalıdır. Özellikle genital bölgelere dokunulması çocukta ani tepkiye neden olmalıdır. Bu bilincin kazandırılması için dört yaşından itibaren çocukların genital bölgelerine temas azaltılmalıdır. Eş, dost ve akrabalar tarafından çocuk, cinsel organlarına dokunularak, öperek, vurarak sevilmemelidir.


"Fiziksel baskıya direnme" refleksi
Küçük yaştaki çocuklar kendi güçsüzlüklerini ve çaresizliklerini büyüklerin gücünü keşfettikçe anlarlar. Anne-babalar ve akrabalar, çocuklarına olan sevgi gösterileri sırasında çocuklara kendi güçsüzlüklerini hissettirecek kadar büyük ve orantısız güç kullanmaktan kaçınmalıdırlar. Anne-babalar, çocuğuna kendisine güç uygulandığında karşılık verilmesi gerektiğini öğretmelidirler. Bunun için bazen çocuğun istemediği bazı durumlarda gösterdiği tepki, güç gösterisi ile kırılmamalı, çocuğun direncinin işe yaradığı bizzat yaşayarak gösterilmelidir.


"Vücudum görünmemeli" hissi
Çocuklar yürümeye başladığı andan itibaren, çırılçıplak olarak ortada bırakılmamalıdır. Çocuk, hatırlayabildiği en küçük yaşlardan itibaren kendisini genital bölgeleri giyinik olarak hatırlamalıdır. Özellikle dört yaşından itibaren çocuklar çırılçıplak olarak ev içinde veya ev dışında bulunmamalı, giysilerini kendisinin giyip çıkartmasına izin verilmelidir. Kendisini başkalarının yanında çıplak olarak görmeye alışkın olmayan bir çocuk, elbisesinin birileri tarafından çıkartılmasından ciddi rahatsızlık duyacaktır.


"Banyoda çıplak olunmaması" bilinci
Çocuk, temel davranış refleksi kazanması açısından dört yaşından itibaren anne-babası ile birlikte tamamen çıplak olarak banyoda bulunmamalıdır. Ayrıca çocuklar banyo yaparken üzerinde külotu da bulunmalıdır ki, çocuk, genital bölgelerinin görülmemesi ilkesini pratikte yaşayarak öğrenmiş olsun.


"Tuvalette benden başkası olmamalı" bilinci
Bazı anne babalar, çeşitli nedenlerle ya çocukları ile birlikte tuvalete girmekte veya tuvaletin kapısını aralık bırakmaktadır. Bu davranış çocuğun temel davranış refleksi kazanmasına engel olmaktadır. Her ne sebeple olursa olsun dört yaşına gelen bir çocuk, tuvaletin "özel" bir mekan olduğunu öğrenmeli, tuvalet ihtiyacını gideren birisinin başkaları tarafından görülmesinin uygun olmayacağını bilmelidir. Çocuk genital bölgelerinin görülmesinden rahatsızlık duymamaya, kendisini tuvalette iken gören birisine tepki vermemeye alışmamalıdır.


"Soyunma ve giyinmede yalnızlık" ilkesi
Çocuğun dört yaşından itibaren genital bölgelerinin başkaları tarafından görülmesinden adım adım uzaklaşması gerekir. Bu bağlamda çocukların elbiseleri herkesin içerisinde değiştirilmemelidir. Çocuklar mümkünse elbiselerini kendileri ve kimsenin görmediği bir ortamda değiştirmelidir. Eğer çocuk kendisi elbiselerini değiştiremiyorsa, anne ile ayrı bir odaya gidilerek elbiseler değiştirilmelidir.


"İzin verirsem kabul edilirsin" ilkesi
Anne için çocuk ne kadar büyürse büyüsün çocuktur. O yüzden anne, çocuğunun odasına girerken izin alınması gerektiğini düşünmez. Ancak, çocuk dört yaşına girdiğinden itibaren "izin verirsem kabul edilirsin" ilkesi hayata geçirilmelidir. Anne-baba, çocuğun odasına girerken izin istemeli, her şeye rağmen onun çıplak vücudu ile karşılaşıldığında özür dilenip kapı kapatılmalıdır. Bu davranış kalıbı hem çocuğun kişiliğine saygıyı, hem de çocuğun rahatsız olduğu bir durumda itiraz edebilme becerisi kazandırılması açısından önemlidir.

Pedagog Adem Güneş / Çocuklarda Mahremiyet Eğitimi

Keçeden Sebze Meyve Yapımı

Söz konusu oyuncak olunca insanın  kendi imkanlarıyla evde çok daha renkli ve farklı şeyler yapabileceğini düşünen insanlardanım. Evet, biraz zaman gerekiyor, sabır ve emek... Ama sonunda uğraştığınıza değiyor ve satın alınandan belki daha basit ama kesinlikle daha değerli bir oyuncağa sahip oluyorsunuz.
Eskiden kendi yaptığımız bebeklerle senelerce oynamamız, ona kıyafetler dikmemiz ve şimdiki cocukların oyuncaklara karşı doyumsuz ve sıkılgan tavırlarını kıyaslayınca aradaki farkın "emek çekilmeyen şey değersiz olur." sözünü dogruladigini fark ediyorum.
Bu yüzden çocukları kendi oyuncaklarını yapmaya sevk edin ve bırakın hayal güçleri ve el becerileri gelişirken emek çekilen şeyin kıymetini bilmeyi de ögrensinler. :)


7 Mart 2015 Cumartesi

Roket Yapımı

Uzaya meraklı çocuklar için el becerilerini, hayal güçlerini ve özgüvenlerini geliştirecek faydalı bir aktivite.
Evdeki peçete rulolarını çöpe atmayıp biriktirmeye başlamışsınızdır herhalde. :) Bu rulolarla kendi imkanlarımızla çok çeşitli aktiviteler yapmak mümkün.
Bu aktivite icin gerekli malzemeler:

- Peçete ruloları
- Renkli el isi kagitları ya da fon kartonlu ya da Eva kağıtları
- Yapıştırıcı bant, uhu,

Bir kaç tane ruloyu üst üste bantlayıp, kenarlarına renkli fon kartonu dolayacağız. Sonra şekildeki gibi roket ayaklarını ve huni şeklinde roket başlığını yapıştıracağız. Gövdesini de diledigimiz gibi süsleyecegiz.
Tabi her etkinlik gibi bu etkinliğin yapımını da çocuklara bırakıp gerekli olmadıkça karışmamak en iyisi.. :)
Keyifli çalışmalar :)


6 Mart 2015 Cuma

ERGEN ÇOCUĞA BUNLARI SÖYLEMEYİN




Ergenliğe girmiş çocuğa söylenmeyecek 4 şeyi Doç. Dr. Dilek Ertürk'e sorduk.

- Sürekli hata yapıyorsun. Senden adam olmaz.

- Hep şikâyet ediyorsun. Bir kere de memnun ol.

- Ben senin yaşındayken neler gördüm. Sen ne yaşadın ki?

- Bıktım senin hatalarından. Çocuk gibi davranıyorsun! Yeter!


Pon Pon Toplar ve Silindir

Kağıt havlu rulolarını duvara şekildeki gibi bantlayıp içlerinden çeşitli oyuncaklarını atıp kaplara doldurma oyunu... :) çıkardığı sesleri ve yere düşme şiddetlerini gozlemlemeleri açısından muhteşem bir deney.
Keyifli oyunlar..


4 Mart 2015 Çarşamba

Leziz Keçe Pasta Tarifi

Malzemeler: 
* Cd Kabı ya da silindir şeklinde plastik ya da kağıt kap
* İki ya da daha fazla renk ince keçe
* Sulu boya

Keçelerimizden birini silindirin kenarına uyacak şekilde kesip slikonla yapıştırıyoruz. 
Üzerine ikinci renk keçemizi daire şeklinde kesip yapıştırıyoruz. 
En üstündeki krem şanti süsleri için 8 köşeli büyük çiçekler kesip köşelerinden iğneyle iplik geçiriyoruz ve büzüştürüyoruz. 
Krem şanti süslerinin üzerine sulu boyayla hafif bir renk katıyoruz ve pastanın üzerine slikonla yapıştırıyoruz. 
Son olarak kurdele ya da uzun ince şerit şeklinde kestiğimiz keçeyle pastanın etrafını dolandırıp yapıştırıyoruz. 
Pastamız hazır.
Afiyet olsun :)

ELİM VE KEMİKLERİM (Okul Öncesi ve Okul Dönemi)


Malzemeler:
1 eldiven
5 pipet

Boş bir eldivenin elimizin derisi olacagını ve kemikler olmadan düzgün duramayacağını özetleyebilirsiniz.
Sonra eldivendeki her bir parmağa gecirecegimiz pipet kemikler olur ve elimizin düzgün durmasını sağlar.
Pipetlerin hareket yerleriyle de eklemleri açıklayabilirsiniz.
Destek ve Hareket sistemine aşina olmak için okul öncesi için harika bir başlangıç :)
Keyifli dersler :)


1 Mart 2015 Pazar

ÇEVİR-ATLA OYUNU

Malzemeler:

- Halat ya da çamaşır ipi 
- Küçük boş plastik su şişesi
 - Kırmızı mercimek ya da fasulye, nohut vs.. 
- Yuvarlak halka. ayak bileğine geçirmek için . ( İki ucunu birbirine bantla yapıştırdığınız bahçe hortumu olabilir. )
- Makas ve tornavida 

Yapılışı : 

Tornavida ile pet şişenin kapağını delin.
Halat ya da çamaşır ipini bu delikten geçirip bir iki kez düğüm atın.
Su şişesinin yarısını mercimekle doldurun.
Kapağını kapatın.
Halkayı ipin diğer ucuna bağlayın. 

Çocukları dahil ederek parlak alüminyum folyo ve bantlarla istedikleri dekoru yapmalarına olanak sağlayabilirsiniz. 
Bahçede, parkta enerjilerini atmak için mükemmel bir yöntem.
Yeterli alan varsa evde de oynayabilirler. 
Keyifli oyunlar :)