Google+

28 Nisan 2015 Salı

HANGİ ÇOCUK SİZİN OLSUN?




• 0-7 yaş arası çocukları olan iki grup ailenin ilkinden şunları dinliyoruz:


• “ Bizim çocuğumuz;

- İki yabancı dil bilir.
- Çok güzel piyano çalar,
- Okuma-yazmayı erkenden söktü.
- Her akşam en az 20 sayfa masal-hikaye kitabı okumadan yatmaz.
- Harika Kur’an okur.
- Birçok kez sabah namazına bile benimle camiye gelir.
- Gündüzleri annesiyle tüm namazlarını kılar.
- Tam iki kere Kur’anı hatmetmiştir.
- Hele bir şiir okuması var ki sormayın…dereceye bile girdi kerata.
- Çarpım tablosunu hiç şaşmadan bilir.
- Dünyanın parasını vererek daha yeni zeka testi yaptırdık: Süper zeki çıktı.
- Akşamları satrançta beni oldukça zorluyor.
- Mental aritmetik kursunda, 2 yıldır 1 numara...
- Anaokulundan her yıl başarı belgesi getirir, ödüller alır.
- Teknolojiyi parmağında oynatıyor mübarek;
- Bilgisayar hakkında bilmediği yok,
- Hatta, bir çok detayları ben bile ondan öğreniyorum.
- Tabletinde yok yok…ne ararsan yüklemiş…”…
• Ayni yaş grubundan çocuğu olan ikinci aileye kulak veriyoruz:
• “Bizim çocuğumuz;
- Hiç evde durmaz…parkta, bahçede sürekli oyunlar oynar.
- Sek-sek, yakar top, saklambaç…gibi, benim bile unuttuğum birçok sokak oyununu bilir.
- Müthiş oyun ve arkadaş düşkünüdür…
- Daha bu yaşta;
- Mahallenin hangi sokağında, hangi evinde, kaç yaşıtı var hepsini ismen-cismen bilir ve tanır.
- Bu bölgede tanımadığı-bilmediği çocuk yok desem yalan değil.
- Akşam olunca eve zor sokuyoruz…
- Basket, futbol, hentbol, mini voleybol…kurallarını bilmediği, doyasıya oynamadığı oyun yoktur.
- Harika yüzücüdür de üstelik…
- Hele de;
- Benimle alışverişlere bayılır.
- Bu semtin neresinde, hangi esnaf var, sor söylesin.
- Evin bir çok ihtiyacını o seçer…
- Esnaflarla, büyüklerle bir konuşmaları, selamlaşmaları var ki otur da dinle…
- Ha, evde de her iş elinden gelir.
- Örneğin; mutfakta annesinin eli-koludur…soğan soyar, patates doğrar…
- Hatırladıkça hala gülüyorum; işten geldiğim bir akşam onu çetik örerken görmeyeyim mi…
- Evin bazı işlerini yapmak için kendi karar almış;
- Evdeki herkesin ayakkabılarını boyama,
- Evin çöplerini çıkarma,
- Eve gelen misafirlere kapıyı açma,
- Onları kapıda karşılama…görevi onundur.
- Gelenlerle kapıda tek tek tokalaşır, hal-hatır sorar…
- Evin çalan telefonuna cevap vermek onun görevidir.
- Basit giyecekleri ütülemekten büyük haz duyar…
- Okuma-yazma bilmez.
- Yabancı dili yoktur.
- Anaokulunun “vasat” öğrencilerindendir.
- Gürbüz, cin gibi uyanık, gözleri çakmak çakmaktır.
- Basit matematiksel işlemleri ezberden yapmasını becerir.
- Kaç liradan kaç kilo kaç lira tutar…hepsini yapar.
- Bunları da, küçükten beri benimle çıktığı alışverişlerde ezberledi.
• Şimdi size soruyorum:
- Hangi grup aile çocuğunu;
- Hayata en iyi hazırlayandır.
- Ona en iyi rehberlik yapandır.
- Zekasını en etkin geliştirendir.
- Geleceğe güvenle hazırlayandır.
- Çocuğun kendisine ömür boyu lazım olacak asgari bilgileri-becerileri depolayandır…
- Hangi çocuk sizin olsun?
• Cevap ve karar size aittir.


Dr. Yaşar Kuru

17 Nisan 2015 Cuma

Salyangoz Yastık


Evin içerisinde çocukların oynayabileceği ortamlar oluşturmak çok önemli. Çocuk her bir objeyi alıp hayal dünyasına katabileceği bir oyuncağa dönüştürebilmeli.
Bunun için figürlü yastıklar hem oturma odasına renk katacak hem de çocuklara faydalı olacak :)
Az çok dikişten anlayan birinin kolaylıkla yapabileceğine eminim.
Gerekli malzemeler:
- İki renk kumaş
- Dikiş makinesi (veya elde sağlam dikiş)
- Elyaf
- İğne
- İplik
- Makas
Kolay gelsin :)


10 Nisan 2015 Cuma

KREŞE UZUN SÜRE BIRAKILAN ÇOCUKLAR

İnsanın sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu dönem çocukluk dönemidir.
Bir kişi, çocukluk yıllarını ne kadar annesinin kucağında ve babasının omuzlarında geçirmişse ruhen o kadar dingin olur.

Bu yüzden bir çocuğun ilk yıllarını annesinin yanında geçirmesi çok önemlidir.

Sevgi sunan hiç kimse anne kucağı kadar sıcağını sunamaz çocuklara. Ve hiçbir omuz baba omuzu kadar yücelere çıkaramaz çocukları.

Özellikle erken çocukluk döneminde bir çocuğu annesinden uzun süre ayrı kalması onun duygusal gelişimini olumsuz etkiler, bazen ciddi hasarlara sebep olabilir.

Zira çocukluk döneminde bir duygusal yakına ‘güvenli bağlanamayan’ kişiler yetişkinlik döneminde ‘güvensiz’ bir hayat sürer. Hem küçüklükleri hırçınlık ve söz dinlemezlik içinde geçer, hem de yetişkinlik yılları problemli olur.

Annesine güvenle bağlanamayan kişi, eşine de güven içinde kendisini teslim edemez. Hep, bir yanı kendisini korumak üzere kenarda durur. “Ne olur ne olmaz, dünyanın bin bir türlü hâli var” diyerek en yakınlarından bile kendini korumaya çalışır. Ve hayatın bir savaş üzerine kurulu olduğunu her fırsatta dile getirir, kendi hayatını da o anlayışla kurgular; eşi ile savaş, işi ile savaş, komşu ve akrabaları ile savaş…

Böylesi kişiler hayatlarında başarılı olsa da ruhen hep bir tükenmişlik içindedir. Tahammül güçleri zayıftır, her an patlayacak bir bomba gibidirler.

Çocukluğunda güven duygusunu doyasıya tadamamış çocuklar büyüyüp yetişkin olduklarında kullandıkları en belirgin söz ‘babana bile güvenmeyeceksin’ olur.

Belki kalabalıklar içinde çok neşelidir bu kişiler. Sosyal hayatın ‘palyaçosu’ gibi vazgeçilmezdirler. Girdikleri ortamların cıvıl cıvıl şenlendiricisidirler. Ama geceleri aynanın karşısında yüzlerindeki maskeyi çıkardıklarında altındaki ‘mutsuz’ asık suratlarını kendileri bile görmeye tahammül edemez. Dolayısıyla çoğu defa kendileri ile baş başa kalmayı hiç sevmezler.

Kendi ruh acılarını kendilerinden başkası bilemez…

Bugün toplum olarak, ruhunda böylesi acılar barındıran kişilerin sorunları ile boğuşuyoruz. Annesiz büyüyen çocukların sorunlarını konuşuyoruz. Annesi olduğu hâlde anne sevgisine doyamamış veya annesi yanında olmadan büyüyen çocukların oluşturduğu toplumun sıkıntısıdır çektiğimiz.

Sevgisizliktir sorunumuzun adı, aşkı bilememektir. Mevlana’sızlıktır çocukların kalbindeki katılaşmış yükün adı. Çocuklar anne sevgisine doyamadan büyüdükleri için kendi çocuklarına da hakkıyla annelik yapamıyor. İşte bu yaman çelişkinin sıkıntısını yaşıyoruz toplum olarak. Çocuklar ile annelerin koparılması sorunudur bugünkü sorunumuzun temelinde yatan.

Bakın etrafınıza göreceksiniz, çocuğuna yetemediğini düşünen birçok anne daha erken yaşlarda ‘davranış öğrenmesi’ için onu kreşe veriyor. Belki de hiç ihtiyacı yokken ‘madem çocuğu kreşe verdim, okul parasını da çıkarayım’ düşüncesiyle çalışma hayatına atılıyor.

Günümüz çalışma hayatı ise kadına karşı çok acımasız; ‘Bu kadının bir çocuğu var, işten erken çıksın da çocuğu ile buluşsun’ demiyor. Aksine, ‘kadın, erkek ile eşittir’ diyerek erkek gibi çalıştırıyor anneleri.

Eğer bir toplumsal diriliş yaşanacaksa, bu dirilişin ilk ‘saygın kişisi’ kadınlar olmalı, anneler olmalı. Bunun yolu anneler ile çocuklarını buluşturmaktan geçiyor.

Örneğin, kadınların mesaisi geç başlasın, sabahları bebekleri ile sarmaş dolaş olsunlar. Erkeklerden daha yüksek maaş alsınlar, daha az çalışsınlar. Mesaisi erken bitsin annelerin. Hiçbir şey yapamazsanız, belediyeler annelere özel otobüs, taksi oluştursun. Pembe taksi deyin örneğin bunlara. Anneler saatlerini sokakta otobüs bekleyerek, çocuğuna yetişmek üzere sağa sola koşturarak geçirmesin.

Biliyorum, ‘Bunlar sanayi toplumuna uygun değil. Kadın önce bir iş gücüdür, anne değil’ diyeceksiniz. Ama gidin bakın kreşlere, çocuklar ‘çiftlik civcivleri’ gibi işten çıkıp kendisini alacak annelerini bekliyor geç saatlere kadar.

İster işveren olun, ister bu ülkeyi yöneten bir makam sahibi; saat 07.00’de kreşe bırakılıp 19.00’da alınan çocuklardan oluşacak bir toplumda ‘güvenli’ ve ‘huzurlu’ insanlar beklemeniz doğru olmaz.

Adem Güneş

1 Nisan 2015 Çarşamba

Resmin Devamını Çizmek

Resim çizmek çocukların beden ve zihin gelişimleri için muhteşem bir aktivitedir.
Bu etkinlikte gazete, dergi, promosyon vs.kâğıtlarından kestigimiz herhangi bir resmin devamını çizecegiz.